Tarih boyunca birçok düşünür insanlığa ışık tutmuştur ancak Mevlana Celaleddin-i Rumi, eserleri ve öğretileriyle bu isimlerin başında gelir. 1207 yılında Horasan’ın Belh şehrinde doğan Mevlana, Anadolu’ya göç ederek burada fikirlerini yaymış, edebiyat ve tasavvuf dünyasına eşsiz katkılar sunmuştur. Onun öğretileri sadece dini değil, aynı zamanda felsefi ve insani bir boyut taşımaktadır. Günümüzde “Mesnevi” adlı eseriyle bilinen Mevlana, tüm dünyada düşünceleriyle saygı görmeye devam etmektedir.
class=”medyanet-inline-adv”>
DOĞUMU VE AİLESİ
Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası dönemin önemli İslam alimlerinden Bahaeddin Veled, annesi ise asil bir ailenin kızı olan Mü’mina Hatun’dur. Mevlana, küçük yaşlardan itibaren babasının yanında dini eğitim almış, Kur’an ve hadis ilimlerinde derinleşmeye başlamıştır.
ANADOLU’YA GÖÇ
13. yüzyıl başlarında Moğol istilaları nedeniyle pek çok alim ve aile gibi Mevlana’nın ailesi de Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Aile, önce Nişabur, Mekke ve Şam gibi önemli şehirleri ziyaret etmiş, ardından Anadolu’ya göç ederek Konya’ya yerleşmiştir. Bu göç, Mevlana’nın hayatındaki dönüm noktalarından biridir çünkü onun fikirlerinin şekillenmesinde Anadolu kültürünün büyük etkisi olmuştur.
class=”medyanet-inline-adv”>
EĞİTİMİ VE GENÇLİK YILLARI
Mevlana, babasının vefatından sonra onun öğrencilerinden Seyyid Burhaneddin tarafından eğitilmiş, ardından Halep ve Şam medreselerinde öğrenim görmüştür. Burada mantık, felsefe, matematik, astronomi, edebiyat ve İslam hukuku üzerine derin bilgiler edinmiştir. İleri düzeyde Arapça ve Farsça bilen Mevlana, şiir ve edebiyata da erken yaşta ilgi duymuştur.
ŞEMS-İ TEBRİZİ İLE TANIŞMASI
Mevlana’nın hayatındaki en büyük dönüm noktalarından biri 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile tanışmasıdır. Şems, Mevlana’nın düşünce dünyasında büyük bir değişim yaratmış, onu daha derin bir tasavvufi hayata yönlendirmiştir. Bu dostluk, Mevlana’yı yalnızca bir alim olmaktan çıkarıp evrensel bir mutasavvıfa dönüştürmüştür. Şems’in Konya’dan ayrılışı ve gizemli kayboluşu Mevlana’yı derinden etkilemiş, bu durum onun şiirlerinde ve eserlerinde yoğun bir şekilde hissedilmiştir.
ÖĞRENCİLERİ VE DÖNEMİNDEKİ ETKİSİ
Mevlana, Konya’da öğrencilerine dersler vermiş, sohbet halkaları kurmuştur. Döneminin alimleri, devlet adamları ve halkı tarafından büyük saygı görmüştür. Onun düşüncelerinde farklı din, mezhep ve kültürlerden insanların birleştiği bir sevgi anlayışı vardır. Bu nedenle sadece İslam dünyasında değil, farklı inançlara sahip kişiler arasında da ilgi uyandırmıştır.
class=”medyanet-inline-adv”>
VEFATI VE ŞEB-İ ARUS
Mevlana, 17 Aralık 1273’te Konya’da vefat etmiştir. Bu tarih, onun için “ölüm” değil, Allah’a kavuşma gecesi yani Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) olarak kabul edilir. Cenazesinde Müslümanlarla birlikte Hristiyan ve Yahudiler de yer almış, bu durum onun ne kadar evrensel bir sevgi anlayışına sahip olduğunun en büyük göstergelerinden biri olmuştur. Türbesi bugün Konya’da Mevlana Müzesi olarak ziyaret edilmektedir.
MEVLANA 7 ÖĞÜDÜ
Mevlana’nın insanlığa verdiği 7 öğüt şu şekildedir.
– Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol.
– Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
– Başkalarının kusuru örtme konusunda gece gibi ol.
– Asabiyet ve hiddet göstermede ölü gibi ol.
– Alçak gönüllülük ve tevazu göstermede toprak gibi ol.
– Hoşgörüde deniz gibi ol.
– Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

MEVLANA SEVİLEN SÖZLERİ
Mevlana’nın 7 öğüdü dışında da birçok güzel sözü vardır. Mevlana’nın en güzel sözlerini şöyle sıralayabiliriz.
‘Yarın yaparım deme, bugün de dünün yarınıydı, ne yapabildin?’
class=”medyanet-inline-adv”>
‘Her şey, neye layıksa ona dönüşür.’
‘İyiyi ara, güzeli ara, doğruyu ara ama kusur arama.’
‘Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil.’
MEVLANA ESERLERİ
MESNEVİ ŞERİF
Mesnevi klasik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım türüne Mesnevi adı verilmiştir. Uzun sürecek konular veya hikayeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi türü tercih edilirdi.
Mesnevi her ne kadar klasik doğu şiirinin bir türü ise de, “Mesnevi” denildiği zaman akla “Mevlâna’nın Mesnevi’si” gelmektedir.
Mevlâna Hazretleri Mesnevi Şerifi’nin ilk 18 beyitini kendisi yazmış, diğer beyitlerini o söyleyip talebesi Hüsameddin Çelebi kaleme almıştır. Mesnevi’nin dili Farsça’dır. Halen Mevlâna Müzesi’nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25618′ dir.
Mevlâna Hazretleri, 6 ciltlik Mesnevi Şerifi’sinde tasavvuf hayatına ait hakikatleri, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.
class=”medyanet-inline-adv”>
DÎVÂN-I KEBİR
“Divân-ı Kebir “Büyük Defter” veya “Büyük Divân” manasına gelir.
Mevlâna Hazretleri’nin çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Divân-ı Kebir’in dili Farsça olmakla beraber, içinde Arapça, Türkçe ve Rumca şiire de yer verilmiştir.
Mevlânâ Hazretleri, hemen hemen tamamı gazel, tercî’ ve rubailerden oluşan Divan-ı Kebir’de, diğer adıyla Külliyât-ı Şems’te özellikle İlahî aşkını, gönül derdini, tasavvufî konuların yanında sabır, hoşgörü, insanlara iyilik etmek ve yardımda bulunmayı, mazmun ve remizlerle şiirin imkânlarını kullanarak anlatmıştır. Divân-ı Kebir’in beyit sayısı 40.000’i aşmaktadır.
Mevlâna Hazretleri Divân-ı Kebir’deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu divâna Divân-ı Şems de denmektedir. Divânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.
MEKTÛBÂT
Mevlâna Hazretleri’nin başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.
Mevlâna Hazretleri bu mektuplarında, edebi mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır.
Mektuplarında “kulunuz, ben deniz”gibi kelimelere hiç yer vermemiştir.
Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa, onu kullanmıştır.

FÎHİ MÂ FİH
Bu eser Mevlânâ Hazretleri’nin çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 75 bölümden oluşmaktadır ve bu bölümlerin 6’sı Arapça diğerleri ise Farsça kaleme alınmıştır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde Mevlânâ Hazretleri’nin düşünüşü, dünya görüşü, devrini bildirişi, din ve insanlık hakkındaki düşünüşleri, anlatılır. Cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştir.
MECÂLİS-İ SEB’A (YEDİ MECLİS)
Mecâlis-i Seb’a adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna Hazretleri’nin yedi meclisinin, yedi vaazının toplanmasından meydana gelmiştir. Mevlâna Hazretleri’nin vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlenmesi yapıldıktan sonra, Mevlâna Hazretleri’nin tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Hz.Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği hadisleri şu konulara ayırmıştır:
Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı
Suçtan kurtuluş, akıl yolu ile gafletten uyanış
İnanç’daki kudret
Tövbe edip doğru yolu bulanların Allah’ın sevgili kulu olacakları
Bilginin değeri
Gaflete dalış
Aklın önemi
Bu yedi mecliste, asıl şerh edilen hadiselerle beraber 41 hadis daha geçmektedir. Mevlâna Hazretleri tarafından seçilen her hadis içtimaidir. Mevlâna Hazretleri, yedi meclisinde her bölüme “hamd-ü sena” ve “münacat” ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufi görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevi’nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.
.